Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

berduş

Parklarımızda yürüdüm bugün Sanki gölgen önümde idi Koşsam yetişecek gibiydim Ettiğim hayallerde bulduğum Yalnızca hayaletin idi Delirdikçe gündüzleri Geceleri silüetleri ayırt edemez oldum Hepsi korku saldı düşlerimde  Kimse görmeyecektir diye Bağıra bağıra söyledim Acıklı şarkıları Şairin dediği gibi Herkesi kör  Kendimi sersem sanarak O an düşündüm Ata'ya nazır ışıklarda Ki o lambaları tüm elektrik şebekesi kıskanır Seni kıskanan her bir hücrem gibi Şimdi soluksuz kaldılar sanki Oysa bir kez kaplasa vücudun gövdemi  Tanrım tüm acılarımı alacak gibi Senin de beni aradığını düşündüm Dört yüz metreyi bir dakikada yürüdüm  Saat ilerlediğinden midir bilmem Kalabalığı göremedim bugün Bilirsin beni Sınır çizmiş elipsin içine giremem Yeni kesilmiş ıslak çimlere sensiz basamam Ah sevgilim Sen ki benim en güzel oyun eşim  Ben yürüdükçe vurdu bacaklarıma karaca sular Sana taşıyacaklar beni diye zevk aldım bu ağrılardan Anladım ki sen susuzluğumu giderecek Dönüş yolunda ...

ayrılmak deyince

Ayrılıklar vardır Biri üzülürken diğeri sevinir Beriki yanarken öteki soğur Bizde ise sevgilim İkimiz de azabındayız bu aşkın Geçip gitmesine Fırsat da izin de Vermek istemeden Kendi üzüntümüzde birbirimizi taşıyıp Acılarını saracak Bir merhem ya da bant olmadan  Yalnız geceleri sarılıp sessizce Fısıldarken gözlerimiz Yıkılan hayallerimizi Biten umut türküleri eşliğinde Üzerine sis çöken geleceğimizi İrislerimizde görmeye çalışarak Yanıp haziranın ortasında Ağlayıp gizleyerek birbirimizden Belki yataktan doğrulacak Mecalimiz bile kalmadan Sonsuzluğa uğurlarken En sevdiğim dediğimiz birbirimizi Hafızanın yoktur şaşarı Hatırlatır en tatlı günleri Aniden açılan reklam penceresinde Ya da bilinçli takip edilen Sayfalarda, kağıtlarda Mobilyaların kumaşında Çıkılmamış tepelerin Kadim manzarasında Yatıyor kalkmak istemezcesine Sadece bir sözle bitmeyen aşk Elbette ki bir elvedaya muhtaç Elvedaların en güzeli ise Bol ateşli sevişmelerdir Yanan sevenlerin değil Onları yakmak isteyenlere...

notun sonu

sahipsiz kalmış notlar sana dair aldığım bir hevesle yazmaya başlayıp yeri geldikçe neşelendirmek için gözlerindeki o eşsiz parlaklığa bir an daha fazla bakabilmek için o an ki onda kaybolup o an ki zamanı büker sonsuzluğunda dervişmişçesine uyuşup günahın zevkini tadarak kaptırıp senin yoluna ve kaybolup hak yolundan giderken karışırım ruhuma ruh ki özden vazgeçip o bir tek sevgilinin bakışlarının sıcaklığında yok olup gitmektedir buz kesmiş odanın kimsesiz zeminin soğukluğunda etkilenmeyerek dıştan zira içerisi tütmüş alevlerini mecnun eder bende  o çok övündüğü zihni esareti başlamış delilik zindanında boğulurken geceleri sabahın tanrısına avuç açıp fi tarihinden gelen unutmakla bilinen insan hafızasının yeteneğine sığınmak isterim şimdi seni bırakıp deryaya başka adalara ulaşman okyanusa bıraktığım şişe içindeki gemi maketinde yazılı notun infilak etmesi demektir bırak beni gideyim o kimsesizler diyarına çıkmaya çalıştıkça daha sert bastıran ta en dibine vurmaya vurup da kalmay...

bahar

baharın sesleri çınlıyor doğada bunu duyabilmek için doğru zamanı kollayan şair yaza bakarken sözlerini ertelemiş pişmiş düşünceleri harman olmuş yıllarda kaybetmek üzereyken bulmuş kendini  uyandırmış taze bir cıvıltı ile oysa şimdi görür ki sevgilinin gülüşünde saklı tüm ağaçlar iç geçirterek yeşillenmiş sessiz bir hafta sonu sabahında ağaçların tepesinde yuvalanmış serçeler mest ederken kulakları inceden boşuna serçe değil o güzel sesin sahibi anlaşılır ki yorgunluğun dağıtılmasına talip kaos, çirkinlik ve bu kara ıstırabın sonunu getirir parlayan güneş ısıtırken yavrusunu usulca her sekiz dakikada bir kalplere varır sarılır varlığına şükredip tertemiz cümbüşte duyguları canlanır gönül yaylarının keman olur hislere arar sevdiğini sözler karışır hislere ve dönüşür melodisine kavuşmak için dizelere renkler beyaz ve griden artar boy boy yeşili baskın tonlarda arar alkımı parklar, bahçeler, korular ve nicesi sevgililer için gün görme yeri şimdi

Şaka

Hepimiz suçluyuz, masumuz hepimiz de! Doğmamış aşkların kanları elimizde... Geleceğe yazılmış anıların gamı; Orada bakın, aldığımız her nefeste. Sorarken yalnız geçer mi bir ömür diye? Cevabında aşk yoksa kader güler bize! İnandırsalar; bugüne özel şaka mı? Geçecektir acılar, dost geri dönerse...

kül

Kül olmuşsa hikâyenin kahramanı Kilitlenip kalmış düğmelerindendir Yürek açan bu fermuarın meramı Sevgiliye olan düşkünlüğündendir

ağıt

bataklığın eşiğinde kalmış bir hayattan bıkıp da yönelmek için düşlerinin peşine çekip çıkarmak istiyordu kendini geceleri ama uzanamıyordu minik elleri geleceğe hasretle baktığı ta çocukluğundan beri o gelecek hani hayallerinde yüzdüğü sahipsiz sularda herkesten uzak ama kimseye zarar vermeden kendi halinde bir ömür sürmenin rüyası peşinde ama bu rüya ki ona çok görülmüş senelerce oysa kime ne zararı olacaktı da  esirgeniyordu ondan bu masum hülyaları şimdi o sürünmekten yorulmuş bir deniz canlısı gibi kayaya çıkmak istiyordu artık ve evrimini bir adım ileri taşımak arzusunda daha temiz bir hava solumak için ve belki toprağa tutunmak diğer canlılardan canlılık kazanmak isteği ile çünkü bataklıkta kalmak istemiyordu daha fazla katlanamazdı bu kayganlığa ve iki yüzlülüğe  çırpındıkça batsa da kurtulmak istiyordu hep bataklık kurusun istiyordu kurtulması buna bağlıysa ağıtlarla yolcu edilsin uzaklara dönüşsüz veya yolcu etsin içindekilerle bataklığı

taş

hatıraları aramak için yürürken caddelerde, kulağımda eşlik edemediğim şarkılar çalar, duy be! senden bir parça aradım bu sabah, soğuk mevsimlerde. ve bir taşa rastladım, kasten girdiğim sokaklar ile. bir taş ki, alelade dikilmiş, durur or'da, öylece. meydan okur zamana, Mohs'u şaşırtan sağlamlık ile. taş dediğin, ne çeşit barındırabilir ki hikaye? ve bir taş, huzuru ne denli tutabilir ki içinde? ben o tek taşa bugün, bakabileceğim kadar baktım. sokak kalabalıktı, park etmiş arabalardan kaçtım. peşimde gelen olmasa daha nice dikilecektim. yoruldum hasretten, izlerken olmayan bir resme daldım. o taşı ölümsüzleştirdim, deklanşöre basmak ile. zihnimdeki ebediyete karışan mırıltı ile. senden kalan parçaları şiirlere yazmaya kalktım; benden giden zararları satırlardan korkmadan yaktım!

merdiven

Koyulduğumuzda aynı eve Yaşamayı öğreneceğiz Merdiven dayayıp gökyüzüne Arkasına bakmaya çıkıp Görmeyi deneyeceğiz Bizim bilmediğimizi Nicesi de bilmiyor Hâlbuki in çıkları çok olmuş El sallayın gençler diyor Yükleri sırtlanmış bir melek Yoldaş olmak istiyor Gereğinden fazlasını hep yapmış Yolumuzu aydınlatmak uğruna Feda ediyor kendisini Fedakarlık tanımını sözlüklerde bulamazsın Davranışlara bakmak gerekir ancak Merdivenin ardı da dolu Bu fedakâr seçeneklerle Tercihi bize kalmış irademiz özgür Yıkılırcasına tali yollar Çekilir önünden merdivenin Ve bir kuş geçerken basamak aralarından Sarmaşıklarla dansı iç geçirir Tatlı ötüşü ise diş geçirir Sarmaş dolaş vücutlara kazınmış O kavurucu busenin etkisi sezilir Kalıcı inlemelerle doyarken martılar Söyleyin bizi kim yargılar Neşesi hissedilen zamanlar sancılar Saplanıp geleceğe kaderi mıhlar Şimdi ben o merdivenin ortasındayım Ellerim ellerine muhtaç dizlerim dizlerine Koruyucu meleğim devretmek isterken görevini Güvenmem gerek basamaklar...

Bana e-posta gönderebilirsiniz

Ad

E-posta *

Mesaj *