Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ojeli tırnaklar

neden de ve başla düşünceye sevgi öğrenilir mi sonradan veya ne ola ki sevgi en baştan  yazmaya benzer bazen besleyince buğulu camdan gözüken tersi yönde hem her parmaktan aynı harfleri göstermeyi çalışır farklı ellerde yalnız zihin ister mahsus olmasını başkası okumadan buhara karışmasını ve oradan da sonsuzluğuna... zira bilin ki sevenler, sevgi muhtaçtır çokça çaba gerektirir mumlu kağıda yazmaya bazen okunsa da anlaşılmazdır öyle ya tutukluk yapar kimi yerde kalemleri çıkmayı başarsa da düzenekten istemedikçe yayılır tutanın elinde iz yapar gözükmesini istemediği diğer her şey gibi meğer bir seçim günü oy atmışçasına batırılmış tırnağında şimdi mürekkebi taşıyor sanki bilinmesin diye saklanmış en çirkin ojelerin ilahı yapışıp kalan o renk şimdi hangi asetonla kavuşacak özgürlüğüne o zarif ellerin emsalsiz güzellik takıları uçları törpülenmiş sağlıklı tırnaklar boyun eğer sevgilinin sırtına saplandıkça sahibinin komutlarını taşır ucundaki kalemde ta ki, mürekkebini kağıda akıtan...

aynı

aynı gözlere ışıldadı ay geceleri sırf bu sebeple severdim ya eskiden beri dedi yıllar öncesinde aşka düşen biri su, toprak, hava değişse de üstte gök aynı söz  söylemek kaygımız varlığımız bir kanıt   her düşene sirayet yaşamaktadır yanıt sevgilinin gidişi yakılacak son ağıt alınan ders değişir üzüntüsü hep aynı

2012'den gelen bir metin: Yeni Eğitim-Öğretim Sistemi Taslağı

Hukuk eğitimine başlamadan önce, özellikle çevrimiçi oyun forumlarında kural ve yasakları ihdas etmek üzerine kurulu ve bu düzenlemelerin icrasını gerçekleştirmeye yönelik moderatörlük yapma isteğim, üniversiteye hazırlandığım sene evde küçük bir elkitabı boyutunda bulduğum Anayasa fasikülünü okumaya başlamak veya dönemin konjonktürü doğrultusunda TCK-301 gibi hususi suçları merak edip okumaya koyulmak gibi küçük de olsa teşebbüs olarak değerlendirilebilecek davranışlarım, lisans eğitimim öncesi dönemimde hukuki düzen açısından dikkatimi vermeye başlamış olmaya işaret etmesi açısından benim için kayda değer hareketler oluyor. Bu yazıda da, bazı arkadaşlarımın ismen bildikleri ama içeriğinden henüz kimsenin haberdar olmadığı bir içerik paylaşacağım. Word belgesinde 21 Temmuz 2012 tarihinde saat 18.47'den 19.41'e kadar 54 dakikalık bir süre harcayarak oluşturduğum ve "Yeni Eğitim-Öğretim Sistemi Taslağı" adını verdiğim metni ilk kez kamuya açık hale getiriyorum. Liseye ...

İç İçe Geçmiş Halkalar Teorisi

Konu Hakkında Bugünkü yazım gerçek hayatta beni tanıyan çoğu kişinin bir şekilde sohbet esnasında dinlediğini düşündüğüm bir konu hakkında. Temel olarak arkadaşlık, duygusal ve profesyonel ilişkiler ile aile ve akrabalık bağları hakkındaki yaklaşımımı ifade bu görüşe iç içe geçmiş halkalar teorisi adını verdim. i. Giriş Bu düşüncem 2017 yılını müteakiben çeşitli sebeplerle ortaya çıkmaya başlamakla, yakın çevreme karşı ilk kez ifade edişim 2018 yılının sonlarına tekabül ediyor. O zamandan beri, haklı iki eleştiri ile son halini vererek şu an daha tutarlı bir hal aldığını düşünüyorum. Modelimin önce ilk halinden bahsedip ardından yapılan eleştirileri ve nihayetinde vardığımı kararı sırasıyla anlatacağım. ii. Teorinin İzahı Sayısal kökenli olan veya en azından kimya dersi almış kimselerin çok daha kolay algılayacağını düşündüğüm bir model aslında bu teori. Zira model aslında bir çekirdeğin etrafındaki yörüngede merkezden dışarı doğru artan ve genişleyen şekilde sıralanmış halkaları temel...

Cennet Alegorisi

Bugünkü yazımda, daha önce çeşitli vesilelerle farklı mecralarda ifade ettiğim bir düşüncemi paylaşmak istiyorum. Buna verdiğim isim de düşünenler için zaten açıklayıcı nitelikte: cennet alegorisi. Nedir bu cennet alegorisi? İnsanların ahiret inancına bağlı olmaksızın, eğer ikinci bir yaşam varsa kendilerinin cennette bulunacaklarına yönelik bir temenni, inanç, öngörüdür. Bir başka deyişle bunu şu şekilde ifade ediyorum: "Kimse kendini cehennemde hayal etmez." Peki, bunu düşünmeme iten nedenler nedir dersek, şu ki; evvela kişiler inançlı olabilir. Dindarlık seviyelerinin neticesinde cenneti "hak ettiklerine" inanmak isterler. Tanrının yasak ve buyruklarına uygun yaşamı takip etmeye çalışarak, diğer insanların kötülüklerine de bakarak cennette yaşamaları gerektiğine inanabilirler. Ahiret konusunun özelinde olmaksızın dini bir itikada bağlı olmayan gruplar açısından da geçerli olan ikinci husus ise şudur ve toplumumuzda çokça dillendirilir: "Benim kalbim temiz....

Peki ya kadın susarsa?

Uzun bir süredir, blogumda düzyazıya yer vermiyordum. Bu önümüzdeki zamanlarda ise, blogda şiirden ziyade düzyazılarımı paylaşmayı düşünüyorum. Böylece bugünkü yazımıza başlayalım. Günlük hayatta tanıyanlar bilir ki, cinsiyetçi veya kalıplara sıkışmış bir insan değilim. Fakat blogda yer alan kahır ekseriyeti romantik olan içeriklere paralel olarak bugün paylaşmak istediğim bir düşünce var. Doğanın insanlara yüklediği rollere inanmanın bırakıldığı bu çağdaş günlerde yine de dillendirmek istedim. Bunu aslında kısa birkaç cümle ile de özetleyebileceğimi düşünüyorum. Deneyelim: "İyi bir ilişkide kadın konuşmalı, erkek ise susmalıdır ve daha doğru deyişle dinlemelidir. Doğaya uygun olan da budur. İkisinden biri görevini ihmal etmeye başladığı anda o ilişkide sorunlar ortaya çıkmaya başlar." Az çok anlaşılabilir, üzerine çok da tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ifade ettiğimi düşünüyorum. Çevrenizdeki ilişkileri düşünerek konu hakkındaki yaklaşımımın doğruluğu veya yanlışlığı ü...

iki artı bir

tozu karışsa da kirine alnını temiz tutmaya çalışarak medeniyetin beş adım ötesinde refahtan hariç tutularak şaşaalı sarayı ile dikilen belediyede koltuklar kapışılarak hizmete gelince ne vaatler hatırlanır ne de oyların sayısı  garibanın halidir bu baştan çizilmiş alın yazısı değiştirmeye gücü var mı gör ki niyeti olası her dileği aşağılanır tebessümü çok görülür zira ne de olsa zenginin korunaklı semti güven dolu köşe başı ve neşelidir yarısı berikinin evcil hayvanının pahalı maması diğerinin ödeyemediği genel sağlık sigortası değişen semtlerin olsa da çehresi ve havası parklarında oynayan çocukların neşesi aynı kalacak birinde hayatın bir günü biterken öbüründe yeni başlayacak gece yarılarına kadar kahkahaları duyan gözler ağlayacak hayat dediğin belki hep ikiliklerle kaim olacak cehennemde olanlar cennet hayaliyle teselli bulacak

sevgili apartmanı

oysa apartmanların isimleri hep aynıdır benimkisi ise şiir ve sokağımdaki tüm apartmanlara sevgililerin isimleri verilmiş asılı iken ilanları emlak bürolarında kapılarına kedileri serilmiş ve büronun önündeki küçük çeşme sevindirir ev köpeklerini ki sahipleri içeride mesken ararken bu arada gelenler yeni evli bir çift evcil hayvanları ile yaşayacaklar ağacı bol gürültüsü az bu sakin semtte nezih diyerek pazarlanıp bol sıfırlı kiraları ile yakınlığı ile de ünlü; ulaşıma, merkeze, restoranlara ve dahi kafelere eski çehrelerinden de arınıyor göçüp giden eski sahipleri ile birlikte ve yeni sakinlerini bekliyor yeni yüzleriyle köşe başında ayrılıyor sevgililer ve dostlar önünde yavrularını koruyan kediler beslenen bakımevlerine bırakılıyor yük olarak görülen yeniyetmeler bırakınca çocuklarını beyaz yaka ebeveynler bitişikteki villaya bakıp iç geçiriyor mesai sonu dönecekleri güvenlikli yaşam alanlarına küfrederek sokağın sonunda ise bir okul var yan cephesi ana caddeye bakıyor kornalarına a...

sen ki kadın

sen ki bana şehri sevdiren kadın yol olup gönlüme akan iş çıkışlarında kalabalığın içinde parıldayan melek gibi sen ki bana göğü sevdiren kadın akşam ışığı vururken tepelere yağdıkça yıldızların dans eden şeritlerinden fırlayıp gezegenlerin yerlerini belledikçe mıhlanan sen ki bana astrolojiyi sevdiren kadın gönlümde yıkıntılar kasıp kavururken sanar ya insanlar dertsizdir hayatın buldum sonunda ömrüm aramakla geçerken sen ki bana hayatını sevdiren kadın bugün gözlerim bakıyor geleceğe umutla diniyor tüm sızılarım sonsuzluğa varıp da yeni hayaller ve seninle söküyor işte ufukta sen ki bana şifa olan seni sevdiren kadın

rüzgarın getirmediği toz tanesi

bir adım at ve gel gönlüme çiçekler açsın bozkırın göbeğinde samyeli taşısın seni bana güneyden ve kavuşsun huzura tüm belirsizlikler

yangın

yangınında boğuldum kokuna hasretle orantısız müdahaleye konudur köpükler alevden sirayet ederken bedenime küller gözlerimi kapadım şemaline özlemle

ankara

sevgi emekti ela gözlerinde ki o bana Ankara'yı hatırlatır ve uzanır numaralı caddelerinden bulutlarla üzerini kapatır yeşillikli sokaklarından varır insanlar sıralı bahçeli evlerine ama her bir köşesi tutulmuş malikaneleri anımsatır beş tepeye kurulan beş evler tümülüsleri dahi yerinden eder uzanırken bir cadde boyu ve selamlarken atayı anıtlı tepenin ardından devam eder yürüyüşü Türkî illerin sırasından metroya varırken kimileri misafir olur ise kimisi tüm aşk hikayelerinin saklandığı o geniş kütüphaneye yokuşun karşısına vardıktan tek renk ışıklarına takılmış parklarında sızlayıp tıkışmış o son aşkın hevesini sarmaş dolaş sevgililerde ararken gördüm geçmişini ve bana asla vaat etmediğin o masumluktan vazgeçmiş şehvetinin esiri halinde dağıtıp hoyrat sevgi rollerini de bilir bu güzel ama ketum başşehir tüm o ayaz gecelerinde bir meyhaneden diğerine sürüklenirken ayılmaksızın birer ikişer devirdiğin kadehleri en iyi sitelerin ağaçlı...

yaparsın

şu dünyanın haline, sarıp sarıp üzülürsün güneşin al ufkuna, bakıp bakıp süzülürsün yalnız kalmış bir beden, yanıp yanıp gömülürsün göğsüne bir kuş konar, sanıp sanıp gülünürsün şansına yenilmeden, sövüp sövüp bürünürsün talihin başa gelen, övüp övüp görünürsün yaktığın ağıtlara, çarpıp çarpıp dövünürsün sızların dinmedikçe, açıp açıp  söndürürsün aldığın bir ah olur, sorup sorup giderirsin yangının bitmedikçe, durup durup köpürürsün vedanın her vaktinde söylenip delirirsin saydığın nefesleri alıp verip bitirirsin

yara

Her akşam vicdanında fokurduyor aşkımız Nihayetsiz deryanın son köpükleri gibi Vapurdaki simitle didiklenen yazgımız Sabahında öten gezgin martıların yemi Dün gece yine kara bulutlara yüklenmiş Sonsuz çatışmalarımızın elektriği Yağdıkça yeryüzüne görenler rahmetlenmiş Yarına çöken kalbimin kapanmaz deliği Önce baktıkça ufka bitmek ister tüm yollar Yollar gel gör oldu divanemin şahitleri Kuleler kapatsa da sana çıkmaz mı nurlar Ve varır cennetine halsiz çatlak sevgisi

milat

O bir hikaye olup Akar içime özetiyle Ve aks eder kulağımdan Sessiz ve minik kokusuyla Yaşamayı anımsatan Tüm o gündelik dertlerin Bir gün sona ereceğini Hatırlatarak bakmamı Sağlar geleceğe görüşünde Atıldığı zindanda Geçen yılları saymayı Çoktandır bırakır Olmuş artık çaresiz Tabii tarihinden habersiz Karanlığa gömülmüş Bu zedegânın içinde Hayalleri kaybolurken Umudun son kırıntılarını Ne zaman gömdüğünü Kâbiliyle unutmuş Halde yanar iken vadesiz Sesi duyulmaz olmuş Geçip giden bakmaya Bin defa çekinir olmuş Derken bir gün gardiyanın Sonlandıran tutsaklığı Özgürlük kapısıdır şimdi o Anahtarına vurulmuş Aydınlatan hücreyi Geleceğin parıltısıdır bu Enkazından koparırcasına Tutup elden kaldıran Gönlün miladıdır bu

gerçeği ararken

yalnız kutsal masallarda, kargalar gömer dostlarını yalnız uçarken hayatta tüm kuşlar pisler yollarını

hakkı var

Haklı kılmak kıskancı isteğim olmuş azam Hasmı çıkarıp nazarından atmış muntazam Nifak eken dilin kazasını kırmış ozan Nasrı dışlayıp yolunda naçar kalmış bozan

Amaç Yönüyle Mutluluk-2

Amaç Yönüyle Mutluluk yazısına ulaşmak için buraya tıklayınız. yukarıdaki paylaşımı yayımladıktan neredeyse 3 sene sonra 2017'nin ocak ayında " eudaimonia " adlı kavramı öğrendim, ki 2500 yıl evvelki antik atalarımız ile benzer belki de aynı düşüncelere sahip olmak fevkalade hoşuma gitti. şu gökkubbenin altında söylenmemiş sözün olmadığı hususuna bir kez daha inanır halde buldum kendimi. aradan geçen seneler boyunca düşüncelerimin değişmediğini söylemek pek tabii doğru olmayacaktır. nitekim, 2014 yılının başındaki nihai hedefe ulaşma arzusu zaman içinde oldukça değişikliğe uğradı. aslına bakılacak olursa, ta 2017'de bu kavramın antik medeniyetlerde de felsefi bir tartışma konusu yapıldığını öğrendiğim vakitlerde dahi bu görüşten ziyadesiyle uzaklaştığım da vakıa idi. kaldı ki teorik inançlarım ve hayatımdaki pratiklere baktığımız zaman her ikisi için de tutarlı şekilde bu büyük amaç peşinde koşma ülküsünden açıkça vazgeçtiğim de ta o zamanlarda görülüyordu. bunu...

keşif

beraber keşfedecektik şehrin bilmediğimiz noktalarını yıllarca es geçip önünden birbirimize bıraktığımız temasında meraklarımızın beklerken halaskarından fethini çağdaş vaktin bahtında bekleyen ve hapsedip zindanına ölüme mahkum duyguları fırlatırken surlarına gedikten boşanır kan gibi sönmeyen ateşinde yayılmış kıvrımlı hatlarında kavuşturur iki denizi yeminlerine sarılıp kuşatırken gönül kulesini vazgeçemez koçbaşı hedefini vurmaktan bir inek derisini serip düğümlenirken boğazı ki en dar yerinde çift cepheden sararak uzanır istikbaline sımsıkı sakladığın gözünü açarken sefahate bilirsin varlığı dahi her dinde suçken her kanunda günahtır

Bana e-posta gönderebilirsiniz

Ad

E-posta *

Mesaj *