Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

erik çiçekleri

bir erik bahçesindeydi son karşılaşmamız doğa anayı yansıtır güzelliğine kavuşmak istercesine meyveleri birer birer dökülüyordu yerlere ki erik çiçekleri anımsatır bana ilk anımızı bilirsin ne de çok sevdiğimi yazı müjdeleyen ve ekşimsi tadının muhabiri olan o minik çiçekleri

Fatih Yazısı

Son günlerde belki de aldığım derslerden dolayı toplumsal çevreye, özellikle kentsel dokuya olan ilgim artmış vaziyette. Zaten her daim yaşanabilir çevre fikrini savunmuşumdur. Şahsi hayatta uygulamaya geçebilmek ise teorideki kadar kolay olmayabiliyor. Ancak dilerim bir gün ben dahil herkes kavuşur. Hikayemize geçelim. Okul çıkışında Vezneciler’den Fatih’e doğru çıkıyorum. Toplu taşıma için iş çıkışı vakti. İmkân varsa uzak durulması gereken zamanlar. Yürümeye karar veriyorum. Saraçhane tarafında o gürültülü trafik eşliğinde ilerlerken caddeyi geçtikten sonra neden parkın arkasından Kız Taşı istikametine devam etmediğimi düşünüp için için kendime kızıyorum. Millet Kütüphanesi’nden önceki aradan ara sokaklara atıyorum kendimi. Yürürken aklımdan geçiyor. Ne zaman üretemezlik sorunu yaşasam, kendimi sokağa atarım. Naçizane yazın alanında yer kapmak için yazmaya başladığım günlerden beri takip ettiğim bir metottur. Zira toplum içerdiği sorunlar itibarıyla düşünen bir insan için ...

cadde

hep kendi başıma yaşadığım manzaraların fotoğrafında şimdi kayboldu çocuklarımız caddelerdeki yansıların henüz ezberleme fırsatını vermeden detaylarında boğularak takip ettiğim dönüp gülümsüyor ve sıcak elini uzatıp bağrıma hatıra yolunu gösteriyor ben unutmak istedikçe o büyük cadde çıkmaz sokaklara dönüyor zihnimde

çilesiz göçler

başta bir çileydi ardında sebebi gözler ıssız gün ateşi bekler soğuk bir ten mi kumunda yinelenir keşfi eller bulsa da yareni taşın altından gelen yankı gibi zahmetli ve sahili terk eden kaplumbağa yavruları gibi şansı yaver gitsin diye çırpınırken medcezirde dilerim tanrım kavuşturur kaybolan yalnızlığında

şahım

şah-ı merdan olmuş ise sarayına kıtmir söyle bana kim vezir olmaz cana kim esir

telesekreter

bilyelerin titreşen camdan ışıkları yalnız başına sallanıyor köşesine çekilmiş karanlıkta yalnız o ışıyor arkada çılgınca alkış takdiri arşa yayılmış sanki bir hengame... derken sahne atlıyor not açık önünde bekliyor "-Alo 129 Melrakein orada mı?" boğuk bir sesle cevap geliyor: "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar... denemeyiniz! denemeyin çünkü kapalı o numara diğerlerinden gelecek herhangi çağrıya ve aslında söyledi duyulmadı mı ıssızda? benim boş bir kalbim yok hadi yazsana.

hep aynı

olmazmış canı yakana hoş gelen selam çok görülmüş yara yazılacak tek kelam gönül olmuş özüme çaresizdir belam değişen isim imiş duygular hep aynı yeminler içmişken tövbe edip tanrıya her söz bozmada dilenilmiş bağışçıya sonunda kavuştum derken yazgıya değişen bakmak imiş görüşler hep aynı söz etme kendine prangalar kalbe sökmez kitlemek sevgiyi kişiye huzur vermez yerin kuralı şaşmaz ilk ve son hep aynı değişen zaman imiş sevenler hep aynı

hangi gülüş

başlangıçtaki bakışta kazayı aramış arsızca düşünceye dalıp haykırışı değişmez ve sabittir anlamı tüllerinden serpilen o yerde oyuncakların ruhudur hayalinde tutuşup yumuşaklığıyla sevilesi getiriyorken son müjde sevinci nihayet o dişler gözükmüş fikirlerim söylenip aklıma düşmüş hangi gülüş senden daha çok mutlu edebilir ki yolunda tüm hüzünler feda edilecektir

harabe

senin için söylediğim tüm o güzel sözleri olmadığın yerlerde ve sana ait olmayan kulakları işitti her kimin sana duyduğum kayıtsız artan özlemim bilmediğin gecelerde yabancı omuzlara yaslanmış kımıldamaz bir yük oldu ruhumda taşıdığım özenle eş görülmez güzelliğine uğramadığım şehirlerde yalnız başkaları şahit oldu tutuştukça uçuşan sevgim öğrenmesen de her daim gizlenerek bekledi sürdükçe yaktı közleri ve biriken küllere ise eller gelip üfler oldu gün o gündür ki sana kavuşan bana anlamı verebilecek sırdı yüzüne bakıp anlatabileceğim geriye bir tek gerçeğim kaldı o saf, o içten ve o karşılıksız ve ancak senin sözlerinle kirlenebilecek tertemiz ama sevdiğim ne yazıktır ki ona da sen razı olmadın gönlüm bu dünyada esir oldu aşkın anlamı yok oldu

Hata ve Kıyas Üzerine Düşünceler

"İnanmak, başarmanın yarısıdır." Yine atalardan alıntılayarak başladık bir sohbetimize. Sonradan yayımlamayı planladığım çok eski bir şiirde de geçmişti bu. Ve hatta kendimce bestelediğim. :) Kimine göre, başlamak da başarmanın veya bitirmenin yarısı olabiliyor. Hakları var. Girişi uzatmadan konuya geçmek isterim. Bu yazımda kıyasın özellikle öğrenme üzerindeki olumsuzlaştırıcı etkisinden arınmak için düşündüğüm bazı yaklaşımlarımı paylaşmak istiyorum. Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki; herhangi olguda ve olaylar bütününde mühim olan gelişime açık olmaktır. Ne zamanki, bir şeyin "olduğunu" kabul edersek, bu aşamadan sonra katedeceğimiz yol gittikçe azalır. Bu da suni "bir yere ulaşmak" havası yaratacakken, objektif bir bakışta tıkılıp kalma ve dahi zamanla ilerlemenin aksine geriye düşme sonucunu doğuracaktır. Kişilerin, herhangi bir konuda, mesafe katetmeleri için herhangi bir teşvike sahip olmalarını olumlu karşılamak gerekiyor. Zira, bazen ...

hac

sabah uyanıp elde telefon gözlerim çapaklı ovuşturup hızlıca nerede gözlük gelen mesaj giden telaş sana doğru binbir yalan peş peşe takılıp yollara düşüren gözünü karartıp riskleri gözeten umursamaz dünyayı geleceği kırpıp kaybedilen maziyi hüzünle anıp hissettirmek istememiş zalim iç dünyanı yıllar kovalatmış beni sana seni bana ulaşmak arzusu gönlüne duraksız saf sevgimi hatıradan çıkartıp varabilmek kalbine yerini sabitleyip olsa da anlamsız dünya karışımda dikiliyor adeta sen yanımda ben yanında isteğim kalmaz öyle ya minnetsiz mümkün mü unutmak aşkın böylesini tarifsiz laneti ruhuna teslimiyeti bilirsin nurgözlüm üzüntüm ayrılışın yeterdir sarılışın yüzünde tebessüm olmazsa öksüzüm sesinde cennetim ellerinse özyurdum belinde fermanım sürgüne atma yollarımı uzatma sarsılmazken sabrımı nihayete erdir bitir haccımı ki kavuşsun bedenler

kafes

tramvayda rayların tıkırtısı gönlümde kırıntısı kuru insan gürültüsü her sesin yankısı dolanırken zihinlerde dalmışlar tebessüme esir olur gözlerine karşıda ta en uzakta vagonun kapısında kapı üzerindeki alarma duyuruyor çarpmasın diye gözlerime gözlerin verdiği acı gitmenin tarifi ne mümkün yeni durakları arıyor umarsızları anons uyarıyor gelecek istasyona yıkılıyor senin hülyalarında derken ilişen sana yakışanda gerçeğe olan son bakışında söküyormuş kaygısız hislerim duraksız hareketi yadsınır dalgınca ruhuna bakınır geçmişinde kaybolmak isteği huzuru bulmak huzur senin göbek adın bana olmuş lanet sakın meğer uyuyan yılların o hisler uyuturmuş kendimi sende kaybolan bendemi unutmak haram kılınmış meğer öfkedeen kurumuş yahut bir sevincin parçası bende sürgündür kalçası olmadan yalnız karşımda parıldayan son ışıkta karaları basanı kaldırmış üzerinden attırmış aradığım yalnız bir ses dudağından fışkıracak heves hasretini duyduğum nefes içinde ...

hayal kırıklığı

giderken gürültüsüz ve tatlı bir hayalin vardı yine içinde saklı günden güne sinsice pekişen pekiştikçe gizlenmesi güçleşen bazen bilmemek mutluluktu ansızın öğrenince hissettirir kendini o an sızın yalnız şafak yakmaz artık canını düşünceler patlak vermiş zannını o hayaller engellemiş nicesini boşa gerçeği suratına yiyince düşme yaşa eden ettiğini kendi etti bilmez mi rüyalarda yaşarken sonu var görmez mi ümitler doldurulmuş atılacak çuvala her tarafa gam dökmüş haplar yutula söylenenler mi yakar ey can seni ki onlar ellere yoksa dilsiz riyakarlıklar mı gel deyiver dillere kıvılcım çıktı mı bil ki götürecek hülyanı berisinde sürükleyecek var olan her anı onun hatırası düştükçe başa artacak alevi yıktıkça şaşa düşünecek olsan hata eğer bende mi kaybetti sanma yok etti meğer bendemi diyemez yaren dön etme özüne kötülük harap etmiş dost beni derdi kafam taktı

silüet

silüeti kavuşmuş endamına, gizlese de yüzünü illetine bürünmüş inkarı, var etse felek düşümü

yanlışsa

tekrar kandır beni kuzey sahillerinden essin rüzgar kavuşmak için katedelim yolları buluşmak olsun şafağın her rengi yine omzumda kavuşsun buklelerimiz bütünleşip ayrılmayalım hiç ruhlarımız karıştığı o haziran gecesini yad edelim kucak kucağa bakarken geleceğe olmasın ayrı gayrı dün gibi o lanet yapışkan kara maziyi bir kenara fırlatalım hep söylemek isterdim bilmezsin ben seni hatırlamak istiyorum bil ki yalnız sende ve yalnız seni istiyorum

değişim ateşi

olmazdı değişimin kaderi dönmek en başa başlarsa gelir arkası ezel olur ebedi direnmeye lüzum yok eğer talihin de varsa ne söylemi kalır aynı ki yetmez gel gör beni olunca şikayetimi yeniliğe afaki gel de bir çözüm et sözünü geçir inadına kabul etmek son değil yenilik yok etmez zihni sonsuz döngü kaçınılmaz açılacak dünyaya

beri

dünya gibi batmışken mahberime esen olup geldin sen mahperime şimdi göçen döşeği dök beldeme sonsuz hadiseler al haberime

giderken

yıldızdan esti merceğime parçaları telaş içinde götürdü tüm yansıları

al

güzeli kadere dökmeye yoksa mecal olmaya kaza günümde kalmışsa sual

geçti

olmuş ile bitmişe aç elini naçare söz dönerse maziye at beni kendine

dost ve düşman

dostunu bırakma hiç düşmanından dost yarat budur dünyadaki mutluluğun vazgeçilmez halkası her yeri sarmışsa fenalık bırak bu neyin kavgasıdır kaçıp gidenken fırsatların görülmez mi faydası her bir şans tepilirken güvenler getirilmiş ise o şekle ki sınırlanmış tek kullanımla tükenen sabırların dürtüsü hücum etmek ister hisler sevgilinin dönüşünü bekler bilebilse bu sızı olmayacaktır gün be gün ateşte sızmayacaktır hikayenin anlatılmayan kısımları hep gaipte huzursuza bırakılıp huzursuzdan sonsuza karışacak gökyüzüne ulaşırken kavrulacak sözleri etmek duyulur basiti mühim olan şüphesiz ki tesiri doğruyu açığa vurmak zor da kolayı gizlemek mi yanlış günsüzlerin peşinden koşmanın bilinsin ki tazminatı olmayacaktır bilinsin ki kazası kılınmayacaktır gerideki son dostların

kaçırma

aramaktan biçare olmuş ne var ki eller sükut etmek zorunda kalan boşuna bekler olmuş ise günahı çıkmaya yetmez başa ne var ki gönüller yoktur dirayeti yaşa öksüz kalmış bir melektir görevini bilmez varsa kıvılcımı ateşin parıltı sönmez canhıraş isyanıdır bu çektiğini görmez yanmak kül eder ise suyu dökme boşuna

buradan değil

o bir kor ve sönmedi ciğerimden sızlayan bir kan damlası o bir açan çiçek dünyadan başka bir kapıya

Bana e-posta gönderebilirsiniz

Ad

E-posta *

Mesaj *