Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

aynıymış

gölgelerin dolaşırken meydanlarda anılar coşmaya başlamıştı hafızamda şehrin en kalabalık olduğu anlarda sensiz oturdum yetim kalan bankımızda o banktı altında yatan erguvanın sorsan sana halimi anlatanın seni bana yazıp da gönlümü yakanın hediyesidir boğaza renk katsın diye yürüdüğün taştan, ağacın hışırtısına dalların dikeninden, sönen çiçeğin tacına bir de teni yakan havanın soğuğuna seni anlattım bilmem kaçıncı tekrarla zamanı saydım sanarak geçtiğini görmemişim "hiçbir şeyin" değiştiğini gürültüsü sabit bildiğim gibi kimsesizliği geçmiyor, bitmiyor, yoktur acımın çaresi

güzelliğin ölümü

sen yaşıyordun uzaklarda kaçıp gittiğin bir kıyıda havadan karadan varılacak çağda hiçbir araç beni taşımıyordu yollar sana kavuşmuyordu sen sızıyordun suratlarda kiminin saçında kimin kaşında sanrıların dilerdim gerçek olsa bıraktığın yerde bekliyordum güzelliğin ölüyordu sen yanıyordun kırıklarda önceleri fark edemedim kararında bitmez sandım arzum kavuşmakta en hüzünlü hikayeler unutuluyordu ben ise aşkın nefretini yaşıyordum

gelmedi

Olmaz gele cihanda bir garibin iştirakidir bu Ne sureti var yeleğin ne de bir salavatidir bu

dinle

derdin varsa bekleyişin divanına çıkmalı usulca sözlerindir gidişin gizli kalmış iknasında her bir çıkışta gözden usanmaya başlar gönüller yine hüsranla dönerken umulmazdır gelecekler sözün tut sıhhatinle etme garibe zulmünü bekleyenleri gör sabır ile vardır elbet bir ödülü çınlayanı bariz yaradır bu ıslahı yoktur aymaz o gafilin bakma eyleme gel al ün kolunu etmesi çoktur nurdan güneşin yankımı hisset ki duyasın yalnızlığın sarmış kokusunu kaçılmaz bir şafaktasın korkma tutun aç kutusunu

son kez

kabir azabıma girdim bugün lakin son kez oysa başımda yine sen yoktun meleğim geçerken sırattan sessizce sensiz ise yönü ne bileyim her yolun vardır bir bitimi yoksa sonunda nefesin neyleyim bir uçtan diğerine doğru giderken duyulur ya etraftan sesler mademki olanı biteni görürler o halde söyleyin ne edeyim

hikaye

olmasaydı ümidimiz yarına düşer miydi hiç zamanın lalesi gözyaşı dediğin kim ola biler mi densiz kıymet ne ki uyku çeker yarına vaadidir feraha çıkmak isterken bırakmak gelmesi yine düşüncelerin fethetmiş kulağa söyler hep aynı şarkının sözleri kaçmak demek kurtuluş değil bilinesi yoktur bu yangının söndürecek meşalesi bilir misin kedim uyurken tutmuş nefesini nefes nefese karışmış unutulmuştur kendisi aynı sözle başlayan her hikayenin sonu da aynı olacaktır şüphesiz önce söz vardı sonra hikaye hikayenin yazarı bilinirdi sözle bir okuyanı olmayan hikayeyi sorarım neden yazmış kendi mi okuyacak yeniden mi yazacak hikaye dediğin kendini okumasını bilir mi hiç sonunu gördükten sonrasını

tıpkı senin gibi

yağmurlu bir eylül gecesi bana seni hatırlatıyor tıpkı düşlerin gibi göğü terk etmiş su taneleri bana seni hatırlatıyor tıpkı gidişin gibi aks eden biri değil yalnız bini bana seni hatırlatıyor tıpkı yüzlerin gibi semanın üzüntüsü sanki bana seni hatırlatıyor tıpkı yaşattığın gibi dere olmuş ardında hepsi bana seni hatırlatıyor tıpkı kaçışın gibi toprağın duyuluyor neşesi bana seni hatırlatıyor tıpkı belirmelerin gibi parlıyor bazen tepesi bana seni hatırlatıyor tıpkı gülüşün gibi hayran olmuş izleyeni bana seni hatırlatıyor tıpkı gözlerin gibi tatlı bir telaş esintisi bana seni hatırlatıyor tıpkı sevinçlerin gibi doluyor sokakların ertesi bana seni hatırlatıyor tıpkı günlerimiz gibi bekleniyor merakla sona ermesi bana seni hatırlatıyor tıpkı gökkuşağım gibi

taş binalar

Eskiten evet zamanın geçmesi Karartılarında bile güzelleşmiş Doğal bir gölge misalidir etkisi Taş binalar yaşlanmaz olgunlaşırmış Eser değildir yalnız mimarından çıkan Kim billir belki yüzyıllar düşünülmüş Durun silmeyin tarihidir kaçan Taş binalar tozlanmaz olgunlaşırmış En büyük gara gittim trenini düşleyerek Kaç senedir hiç seferi görülmemiş Dünyayı bildirmenin vaktidir diyerek Taş binalar unutmaz olgunlaşırmış

maske

yüzlerdi derdimiz hangisi gerçek hangisi sahte derdik maskeler arardık hep yaşayamadığımız anlarda yaşıyor gözüküp de yaşayamadığımız o derindeki üzüntü, keder ve ellerle etmiyordu gayrısı mutluluğa sevk bizi dedim ya biz hep yüzümüzdeki maskelerle belli ettik nasıl da ilgilisizliğimizi şimdi dönüp baktıkça aynaya hangi yüzüm gerçek hangisi üzüntüden diye ayırt edemiyorum maske saydığım daim olmuş kendim ise yok olmuş özümüzü kaybederken fark edememişiz taktığımız maskelerin yüzümüze yapıştığını

imek

imek fiili gibi olsan isterdim Yanına geldiğim her vaktim yakışsın imek fiilim beni bulsan isterdim Seninle birlikte her ekim anlansın

aşk-ı evvel

Geldi yine sevda-yı atik zihn-i cedidime Bir hatırdan değil öte şu muğayyeb bendeme

yaranamamak

Bir kabl-i terktir bu, ziyade ister gönül Ne giden makbul, ne kalana var bir ödül

kafes

ah şu kafes hayatı seveni var mı cihanda bir parça güneşten ışığa hasret eder yalanla

yalvarış

bir destandı başta sanki sonu arar gönül bu yük arar kalmaz sissiz yaş da yar olmuş diline gör bak keyfinde bekleme dünyayı düzen devrinde istersin belli söylemeyi sen de yalnız kalmışın ümitsizliğiyle bocalıyorum aynı kalpte beş dakika yeter mi aşık olana ayrı dünya arayınca sığar mı düş kırıklara yanmadı mı gönüller nicesinde kalmadı mı ümitler pençesinde sevenler gidenin hep mi peşinde işte bu aşkın belirsizliğinde boğuluyorum

dördüncü sefer

Keyfimdir keder olmuş bitmeye gelse de dünya Huzur-u sükun arar imiş gamı bitmez kahya

akşam vakti

Yine oldu, ol vakit, akşam bize efkar Ne hüzün, ol saadet, akşam bize aşikar

ay

Ey, yağız ay! Gizleme yüzünü benden. Gözlerim sana mahkum; ruh-u bedenden.

ayrı

Eski bir sevdaya ağyar olmuşuz   Hatır yok, selam yok; bidar olmuşuz

mihr-ü mah

mihr-ü mahın istibakıdır bu isabet-i peykerine bir cihette guruba direnir gayrısı şüruk etmeğe

zamana dair olasılıklı düşünceler

düz yazı formatında, bloğuma bir kayıt eklemek istedim. günler üzerine söylenecek birkaç kelamla sözleşmek şifa olur belki dertlerimize. bugünü değerli kılan husus yaşıyor olduklarımız şüphesiz. beri yandan kimse iddia edemez ki; bugün, dünden büsbütün ayrıdır. dün eklediğimiz değerler üzerine inşa ettiğimiz bugünler de anlaşılan o ki yarınları oluşturuyorsa madem, hepsinin birbirine bağlılığı da ortadadır. yarına dair ümitle bakan insanoğlu, bazen dünden bulduğu güçle hareket eder. elde ettiği bu güç, olumlu veya olumsuz tecrübelerden ötegelmiş olabilir. bu gücü kullanmayı bilmek maharet ister. sabır ister. gösterebilene ne mutlu! bazen ise yalnızca bugünü yaşayarak varır yarına. hatrına gelmez dünler. belki de en sağlıklısı bu ya. her bir gün yeni gelişmelere gebeyken takılmak düne, kime ne fayda sağlar? carpe diem... umut etmeli yarına varmaya, sevgili okur. her halde bu umut bir olasılık üzerine kuruludur; mutlu olma isteğine dayanan. çünkü neden olmasındır? olasıl...

ayrıntıdaki ihtimal

- yazının tura gelmesi, 2'nin 4 gelmesi, zarın para gelmesi... + hayır, böyle değildi... - atılan zarın 2 gelmesi, paranın tura gelmesi... + heh, şimdi oldu. kalıplarımıza hoş geldiniz. buradaki amacımız düşünme ehliyetinizi minimuma indirgeyerek bilimsel temele sokmaya çalıştığımız bir takım saçmalıkları size zorla kabul ettirmek. böylece sorgulamayı bırakıp her şeyi istediğimiz gibi kabul edeceksiniz. koyduğumuz sınırların dışına çıkarsanız sizinle eğlenmekte de bir beis görmeyeceğiz. - peki ama size bağlı kalmak zorunda mıyız? + aksi halde neyle karşılaşacağınızı söylemiştik. . .  . (kahramanımız yaşadığı mutsuzlukların ardından kalıplardan çıkmaya karar verir.) - paranın düşmeden önce havada kaç kez dönmesi, zarın durmadan evvel topaç misali dönüp dönmeyeceği ihtimali ... hayatımızı matematikselleştirme eğilimi insanoğlunun var oluşundan beri süregelen bir hadise olsa gerek. ancak bunların zorunlu sonuçlar olduğu sanısı diğer birçok güzelliği görmemizi önleyecek dü...

yel kapmış gönlümü

Yine bir yele kapılmış gönül esse yakar kendini esmese düşürür Bir bulut misali kaçarken güneşten yeri teslim etmek ışınlara mertlik midir Direnmek ister sevdalılar olmayacak dönüşü bir günlük Okyanuslar kükrerken dağlara bilmezler ki püskürür Peki ya yağmur yağsa tersine görülmesi mümkün müdür Yine bir düşe kapılmış gerçekler umursanmaz hiçbir yük Sabahın karanlığı boğarken geceleri hissedilen o düş benim Sızar ki ta içine derinlerden gelen o ses kimin Anlaşılmaz tayfunlar göğe bant olmuş bilinmez Yine yağar kar usulca bilirim küreleri görünmez Dönsek ki semaya kuşak olmuş renklerin Bilebilsem bu ay bu yıldızlar benim

kimsin

gönül mevsiminden geçen sayılar düşün artık yakamdan yeter anılar konuşmaya mecalim yok demem yaralar sözlerim bıçak gibi keser de ağlamam yalnızdır günleri sevenlerin hüzünleri anlamaz kimileri üzer birileri sevdalıkla lakırdamak hoştur geceleri ben yanarım kendime yarime ağlamam nice düşüncelerden girip kimisinden kaçarken şimşekler çakar dudakları yakarken bir de gökten yere yıldırımlar düşerken gökkuşağına bağırır da içlerime ağlamam anılmak ne hoş gelir şaire olsa ya sarhoş ümit vardır isyanda ancak size gelir nahoş belki de kimse sizliğimize gülmez ya kokoş düşmüşüm bir deliğe çıkamam da ağlamam

Bana e-posta gönderebilirsiniz

Ad

E-posta *

Mesaj *