Kayıtlar

Ekim, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gece

14 Nisan'da bloguma taslak olarak kaydedilen bir sayfayı paylaşıyorum bugün de... Yine bir gece vakti. Yine geç gelen bir hüzün. Kelimeler döküp haykırmak istiyorum. Ne sözlük ortamı ne de twitter hafifletecek yükümü. Çare blog'da da değil, aslında. Biliyorum. Ama yazmış halim, her durumda karşı hale nazaran daha hafiflemiş olacak. Dörtlük yazmak geliyor aslında içimden. Dörtlük... Dört cümleyi artarda sıralamaktan ibaret(?) Gün doğmadan gelir aydınlık Varsa gülüşün, dağılır yalnızlık Paylaşmak istersen eğer yükünü Taşımak bir onur; seninki sevdalık! Kabuslar kaldı boş, her yer dağınık Geceler şimdi loş, odam ise karanlık Unutmak ne mümkün ah o yüzünü Beklemeden geri koş; dök içime ferahlık

iki taşla bir kuş

nereden nereye... edebi yazılarımı ve duygularımı paylaştığım bir blog olarak yola çıktığım bu alan adım adım kişisel bloga doğru evriliyor. sessizce devam edeceğim, ne yapalım. bugün twitterde bir flood olarak yayınlayacaktım aslında buraya yazacaklarımı. sonra da dedim ki, gerek yok milletin "timeline"sini işgal etmeye. hoş, beri taraftan bu yazıyı daha evveldenki düşüncelerimin zıt şeklinde twitter profilimde de paylaşacağım. bunun da dolaylı olarak işgal yaratacağı düşünülse de tıklamak zorla değil, güzel takipçim. her neyse. konuya girelim yavaş yavaş. söze, bu dahil tüm genellemeler yanlış diyerek başlamak istiyorum. ne güzel paradoks. niçe bey dert görmeye. bu devirde çok fazla bilgi dezenformasyonu var. muhtemeldir ki, gelecek kuşaklar bu dönemi incelerken, karışık bilgiler içinden "ayıklama" yaparak hakikatlere ulaşmaya çalışacak. dilerim ki çabaları sonuç verir. niye aklıma geldi de bunları yazmak istedim? öylesine... genellemelerle dolu bir y...

Bana e-posta gönderebilirsiniz

Ad

E-posta *

Mesaj *