Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

zamanın içinde zaman

acele içindeki hareketler yalnızca zamanı kandırmaktır oysa her gidenle unutulur hikayeler sanki geçerken umut olur saniyeler belki sözleri yazmak hatırlamaktır geçmiş meğer bu diyardan hevesler hayal olmuş ise neşeli haller konuşmak olur yerine sükunetler gülmekte yok mudur ey sevgililer bitmiş olsa da her yolun bir başı vardır ufka varan güneşin evvelinde gecesi vardır her ümitte şüphesiz bir de son vardır kiminde birden fazla ister gönüller kaderin de elbet bir planı vardır bilmezler zamanın içinde bir zaman vardır

Rol yapma

Bu yazı kısa ve net olacak. Lafı gevelemeden: Görmezden gelmek neyse de sevmezden gelmek, o kadar da kolay değil.

Beklentiler üzerine

hayat bu ister istemez gidiyoruz düşlerimizin peşinden gerçekleşsin diliyoruz kaptırıyoruz bir yerde kaybediyoruz belki de kendimizi sınırları aşıyoruz çizgileri geçiyoruz gittikçe büyüyor beklentilerimiz kara bir delik misali nefsimizin yarattığı bu iştahı kabarık arzu büsbütün kuşatıyor çehremizi, fikrimizi, zihnimizi hata yapmaktan kaçınıyoruz kusursuza ulaşmak için doğru anı kovalıyoruz tastamam planlar eksik olmayan hesaplar üzerinden defalarca geçilmiş detaylar bunların hepsi ufak bir hatayla hiç istemeden üstelik yok oluyor işte o zaman geriye avuçta kalan belki bir parça bengiye ulaşma isteği ama en çok da hepimizin malumu

Mutluluk üzerine

amaç yönüyle mutluluk isimli bir incelemem vardı. özetle bu yazımda ancak büyük beklentilerin gerçek olması durumunda gerçekten mutluluğa erişebileceğimizi, diğer hallerdeki mutlulukların sahte ve geçici olduğunu savunmuştum. aradan geçen zaman bana bunda pek de haklı olmadığımı gösterdi. elbette ki bunda, somut olaylar üzerinden yaptığım değerlendirmeler üzerinden genellemeye varmamın da etkisi var. o anki düşüncem bu yönde idi. fakat artık bunun pek doğru olmadığına inanmıyorum. neden? büyük beklentiler, gelmeyen günler... ne zaman mutlu olacak o halde bu insan? hiç gerçekleşmedi diyelim esas mutluluklar, o halde boşa mı yaşadı bu insan? düşünüyorduk ya, gerçek olunca isteklerimiz sahip olacağımız mutluluğu başka hiçbir şekilde bulamayız diye, evet, doğru! çok doğru... peki, ya vücut bulmazsa bu istekler oluşacak enkaz hakkında bir fikrimiz var mı? ... atalar bilir, her zaman da bildiler, bizden çok önce bildiler. keşfettikçe gerçekleri yalnızca haklı olduklarını fark ed...

Sevmek üzerine

ne güzel şey şu sevmek! yıllar boyunca olgunlaşarak sevmek. daha doğru sevmek. daha adil sevmek. belki de daha çocuksu sevmek. bir yerde kısır döngü değil mi? ne kadar olgunlaşırsan, o kadar çocuklaşmak? en doğal haline dönmek en doğal halinle sevmek. sonra tekrar büyümek tekrar kirlenmek sonunda aynı yere ulaşmak sevilmeyi beklemek sevmeyi istemek şüphesiz her şey değişir belki, gün, zaman, kişi, yer ama baki olan ortada sevmek, sevmek ve yine sevmek.

Gece

14 Nisan'da bloguma taslak olarak kaydedilen bir sayfayı paylaşıyorum bugün de... Yine bir gece vakti. Yine geç gelen bir hüzün. Kelimeler döküp haykırmak istiyorum. Ne sözlük ortamı ne de twitter hafifletecek yükümü. Çare blog'da da değil, aslında. Biliyorum. Ama yazmış halim, her durumda karşı hale nazaran daha hafiflemiş olacak. Dörtlük yazmak geliyor aslında içimden. Dörtlük... Dört cümleyi artarda sıralamaktan ibaret(?) Gün doğmadan gelir aydınlık Varsa gülüşün, dağılır yalnızlık Paylaşmak istersen eğer yükünü Taşımak bir onur; seninki sevdalık! Kabuslar kaldı boş, her yer dağınık Geceler şimdi loş, odam ise karanlık Unutmak ne mümkün ah o yüzünü Beklemeden geri koş; dök içime ferahlık

iki taşla bir kuş

nereden nereye... edebi yazılarımı ve duygularımı paylaştığım bir blog olarak yola çıktığım bu alan adım adım kişisel bloga doğru evriliyor. sessizce devam edeceğim, ne yapalım. bugün twitterde bir flood olarak yayınlayacaktım aslında buraya yazacaklarımı. sonra da dedim ki, gerek yok milletin "timeline"sini işgal etmeye. hoş, beri taraftan bu yazıyı daha evveldenki düşüncelerimin zıt şeklinde twitter profilimde de paylaşacağım. bunun da dolaylı olarak işgal yaratacağı düşünülse de tıklamak zorla değil, güzel takipçim. her neyse. konuya girelim yavaş yavaş. söze, bu dahil tüm genellemeler yanlış diyerek başlamak istiyorum. ne güzel paradoks. niçe bey dert görmeye. bu devirde çok fazla bilgi dezenformasyonu var. muhtemeldir ki, gelecek kuşaklar bu dönemi incelerken, karışık bilgiler içinden "ayıklama" yaparak hakikatlere ulaşmaya çalışacak. dilerim ki çabaları sonuç verir. niye aklıma geldi de bunları yazmak istedim? öylesine... genellemelerle dolu bir y...

Kaybeder miydiniz

Bir insan diğerini ne kadar çok sevebilir? Ne kadar çok korkabilir? Bunu nasıl ölçebilirsiniz? Severken ne kadar heyecanlanabilir? Sesini, tenini, kokusunu ne kadar özleyebilir? Gülüşüyle ne kadar mutlu olabilir? Hiç düşündünüz mü? Peki, ya bunu bilmek ister miydiniz? Cevabı bilmek ister miydiniz? Gerçekle yüzleşmek ister miydiniz? Dünyanızın yıkılmasını ister miydiniz? Katlanmak ister miydiniz? Üzülmek ister miydiniz? Merak eder miydiniz? Neden? Neden acaba, diye düşünür müydünüz? Şartlı cümlelerle mutluluğu aramayı dener miydiniz? Bir şans daha arar mıydınız? Vazgeçer miydiniz? Tepelerin üzerinize yıkılmasını izler miydiniz? Çiçeklerin solmasına göz yumar mıydınız? Baharın gelmeyeceğini bilmek ister miydiniz? Gecelerin geçmeyeceğini hissini öğrenir miydiniz? Kaybetmek ister miydiniz?

Ola ki merak edilmişse

Melankolik hava ve romantizmin doruk noktalarında yazıyor oluşum içinde bulunduğum ruh halinden değil aslında. Bu tarzın hoşuma gitmesi, evet. Yani gün içinde o havaya hiç girmiyor değilim. Hemen her normal insanla aynı düzeyle sınırlı ancak bu. Beri taraftan hayatımıza girenler, çıkanlar; hayal kırıklığı yaratanlar, üzenler vs. olmuyor değil. Herkesin bu tip olaylardan etkilenmesini bekleriz. Ancak bunun tamamını yazıya dökmesini beklemek de ne kadar doğrudur, tartışmalıyız bence. Velhasıl; anlık bir duygunun mübalağası...

Gidiş

Kaybedeceğini hissetmeden henüz aniden çekip gidiyor ya, belirsiz. Anlamıyorsun. Bilinçsizce izliyorsun sadece. Neden bulmaya çalışıyorsun içten içe. Anlamıyorsun. Düşündükçe düşünüyorsun. Yine anlamıyorsun. Sebepsizce dökmek geliyor içini. Çalacak kapı arıyorsun önce. Bekliyorsun. Faydası olmayacağını hissediyorsun. Tıpkı öncekiler gibi. Ne faydası oldu diye düşünüverirken buluyorsun kendini, aradan bir süre geçmiş ve kendine sövüyor iken. Aslında bir gerçek de var, makbul; her yeni gelişte seviniyoruz, ışıldıyor gözlerimiz, ancak gidişleri düşünmüyoruz, sanki o gün hiç olmayacakmışçasına; ama o gün de geliyor, muhakkak geliyor. Gün gidiyor, gece gidiyor, zaman gidiyor...

Değişme(k)

Kaldığı yerden devam edebilen insanın mutluluğu üzerinize doğsun! Uzun zamandan beri yazmıyordum. Birkaç kez yazmayı denesem de, yazdıklarımı silip sayfayı terk etmek ile sonuçlandı. Bunda muhtelif sebepler var tabii ki. Zaten okuyucularımın tamamının beni tanıyan insanlar olduğunu düşünürsek açıklama yapmama gerek de yok. Nasıl devam edeceğim hakkında hiçbir fikrim yok. İçerik ve yayın sıklığı da buna dahil olmak üzere. Nitekim aradan aylar geçti. Fikirlerim çok çok değişti. Yani şunu demem gerek. Belli bir zaman, bir fikrin zıttını makul bulup, ilk savunduğuma ise şu anda sıcak baktıklarım var. Zira değişim şart. Bunu çok dile getirmesem de, dünya üzerindeki "iki gününüz birbirine eşitse", o günü neden yaşadığınızı sorgulamalısınız. Evet, din liderinden bir alıntı yapmış oldum. İnkar etmiyorum, alıntı yaptığımı. Ha beri taraftan ömrünün sonuna kadar aynı görüşle yaşayan insanlar da var. Bu kişilere de saygı duymalı tabii ki, ancak partizanlıktan rahatsızl...

Bana e-posta gönderebilirsiniz

Ad

E-posta *

Mesaj *