Üzerken üzülmek mi?

Merhaba,
Kıymetli okuyucularım...
Umarım doğrusuyla yanlışıyla ileri sürdüğüm görüşlerimi beğenerek karşılarsınız. Sözün meclisten dışarı olacağını vurgulayarak karalamaya başlıyorum.

Günlerin geçmesi problem değildir. Boşa geçen vakitlerin değeri bilinmesi için gelecekte de bu zaman dilimindeki şahıslarla münasebetinizin olması gerekir ki boşa geçirdiğiniz o vakitlerde yanınızda olmadıkları için mutsuzluk duysunlar. Aksi takdirde kendi başınıza vakit yemeniz, boşa olsun ya da olmasın, ne fark yaratacaktır ki? Öyle biri yoksa...

Kimi zaman yalnız kaldığımız kabul edilmesi mecbur olan bir gerçektir. Zaten istemesek de bünyemiz bizi buna itecektir. Düşüncem şudur ki, insanoğlunun dünya üzerindeki ihtiyaçları hiçbir zaman bitmeyecektir. Bazen hiçbir şey yapmamayı istemesi de söz konusu olabilir. Ancak bu gibi durumlarda birinci tekil şahsın iradesi önemlidir. İsteğinin ölçüsü yahut istemediğinin varlığı önemlidir. Bir de bu duruma "düşürüldüğümüz" olaylar mevzubahis olabilir. Kabus gibi anların çatımızdan içeri düştüğü anlardır onlar. Kendi dünyamıza kara kara gölgelerin indiği anlardır. Tabii ki de burada yalnızlık durumundan kasıtım, tamamen çevreden soyutlanmamız ya da izole olmamız değildir. Buradaki yalnızlık derken söylemek istediğim "ilgili kişinin sebep olduğu vaziyet"tir. Sebepleri ya da sonuçları ile yalnızlığa itecek bir olayı sorgulamak istiyorum. Uzun süre düşündüğüm ve düşünmeye devam ediyor olduğum ancak henüz tatminkar bir cevabı yakalayamadığım vakıa.

Düşünün ki, ikinci bir kimse size karşı üzüleceğiniz bir davranışta bulunuyor. (Bunu sınırlamak gereksiz olacaktır diye düşünüyorum. Zira bu lafzen olacağı gibi maddi bir fiil de olabilir.) Bunun doğal sonucu olarak üzüntü duyuyorsunuz. Ancak işin tuhaf olan tarafı şudur ki, mevzuya müdahil olan kişi de hiç memnun değil. Aksine en az sizin kadar o da üzgün. Mazareti, sebebi, yöntemi her ne olursa olsun, böyle bir şeyi yapma gereksinimi... Neden?

Mütemadiyen kırıcı davranışta bulunan şahısların -sözde- üzgünlüğü de inanç çerçevesinin dışında yer alacaktır. Artık burada sadizm, mazoşizm gibi kavramlardan bahsetme zamanı gelmiştir. Detaylı bilgileri psikoloji gibi ilimlerle ilgilenen kişiler daha iyi bilecektir. Ancak insanların hareketlerinin sürekli çelişkili ve dengeden uzakta bulunması kabul edilebilir sınırdan uzaklaşacaktır zannımca. Bu da sahte üzgünlüklerin afişe olmasını kolaylaştıracaktır diye düşünüyorum.

Halbuki, çift taraflı üzüntü duyacağımıza sevmek çok mu zordur? Hoş karşılamak, bağışlamak, affetmek, özür dilemek... bütün bunlar yüzyıllarca erdemli davranışlar olarak kabul edilmesine karşın halen kırgınlıklarla karşı karşıya kalmamaz nedendir?

Yazımın sonlandırmadan önce konuyla bağlantılı fikrimi tekrar zikretmek istiyorum: Herkesi sevmeliyiz; hak ettiği ölçüde...

Sürç-i lisan ettiysek affola!
Esenlikle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutluluk bahçesi

İç İçe Geçmiş Halkalar Teorisi

en uzun gün

Bana e-posta gönderebilirsiniz

Ad

E-posta *

Mesaj *